14 Kasım 2013 Perşembe

Londra-Ne soğuk, ne de sıcak..

3 ay önceden kaldığımız yerden devam edelim..

Bu sefer Londra'dayız..Parklarla çevrilmiş, meşhur metrosu ve otobüsleri ile Avrupa'nın en kalabalık metropollerinden biri..

Hikayemize uçaktan başlayalım; THY'nin TK1989 uçuş seferi ile İstanbul'dan koyulduk yola.4 saat sürecek yolculuğumuzu Heathrow Havaalanında noktalayacağız. Huyum kurusun ki cam kenarı dışında uçak yolculuğu yapamıyorum. Karanlık olsa bile, şehirlerin üzerinden geçerken ışık yoğunluğunu izlemek ve haritadan nerden geçtiğimizi görmek ayrı bir keyif katıyor.
Heathrow Havaalanı, uluslararası yolcu trafiğine göre dünyanın en işlek birinci havaalanıdır (Wikipedia). Gelin diz düşünün o kalabalığı ve insan akışını. Artık tipimizden midir, dilimizden midir bilmem ama dakika bir gol bir. Çıkışta polis memuru bizi durdurup çantalarımızı kontrol etmek istedi. Sigara var mı diye. Çünkü Londra'da freeshoplarda sigara satılmamaktadır ve şehirde oldukça pahalıdır. Bunu bilen yabancı ülke vatandaşları Londra'ya girerken mutlaka sigara alırlar yanlarına. Polis yakaladığının kartonunu alıyor (kendi içiyordur muhtemelen). 
İlk işimiz seyahat kartı almak oldu (Oyster Card). 1-3 Zone arası 7 günlük sınırsız tren-metro-otobüs ulaşımı için en ideal kart. Piccadilly Line ile Victoria'ya geldik ve buradan trenle Norbury'e gidene kadar canımız çıktı tabi. Yanlış trene binerek 3 attıktan sonra kalacağımız adrese ulaştık. 2 gün sonra halimize gülüyorduk çünkü işi çözdükten sonra dünyanın en kolay ulaşım ağını kullandığınızın farkına varıyorsunuz.

Londra'da bulunma amacımız ''İş Seyahati'' olduğu için sadece haftasonu ve akşam 18:00'dan sonra gezdiğimiz yerlere değineceğim. Okullar vs. bunlar çok ilginizi çekmeyebilir ama detaylı bilgi almak isterseniz tek bir e-maille bana ulaşmanız mümkün.

İsterseniz şöyle yapalım, semtlere göre gezebileceğiniz yerleri anlatayım size. 

Big Ben- (Ünlü saat kulesi) Westminster Sarayı'nın yanında bulunan bu muhteşem anıt Londra'ya giden hemen herkesin fotoğraf çektirdiği ve ziyaret ettiği yerdir. Zaten metrodan inince ''zınk diye'' karşınızda bulduğunuz bu anıtı ziyarete binlerce insan geliyor hergün. İşin güzel tarafı Westminster Metro'sundan inince Big Ben, Westminster Sarayı ve London Eye ziyaretlerini aradan çıkartabilirsiniz. Hatta köprünün üzerine çıktığınızda önce Big Ben fotoğrafı çektiriniz sonra arkanızı dönüp London Eye fotoğrafı ile ziyaretinizi taçlandırınız :) 

En sevdiğim lokasyon ise Green Park (Victoria'da inerseniz yürüyerek 10 dakikalık bir mesafede bulunmaktadır)






 Buckingham Sarayı- Green Park metrosundan inip şu 3 muhteşem yeri görebilirsiniz. Buckingham Sarayı-Green Park ve Hyde Park.
Saray'da nöbet değişimine denk geldiğinizde askerlerin muntazam yürüyüşlerini ve nöbet değişimlerini fotoğraflayınız. Zaten sizin gibi yüzlerce insan o sırada orada olacağı için güzel anları yakalmak biraz zaman alabilir. Saray'ın hemen yanında bulunan Green Park ise benim en beğendiğim yeşil alan oldu. Ucu açık ve upuzun yürüyüş yolu olan park insanı dünyadan ayırarak inanılmaz bir huzur veriyor. Tıpkı New York'taki Central Park gibi. Şehrin içinde bir terapi merkezi. 
Buradan yürüyerek Hyde Park'a geçiyoruz. Dünyanın en büyük şehir parklarından birisi olan Hyde Park'ta, Bahçeler bölümü görülmeye değer nitelikte. Ayrıca size önerim parkın çeşitli noktalarında bisiklet kiralama alanları var. Buradan bisiklet ile tüm parkı turlayıp bir gününüzü burada geçirebilirsiniz. Biz bu şerefe erişemedik siz mutlaka yapın :)

Oxford Street- Oxford Circus metro durağından indiğinizde etrafta takım elbiseli şık bay ve bayanları görünce New York Wall Street'te hissediyorsunuz kendinizi. Hatta 5th Avenue'nun küçük hali (kaldırımlar 5th Avenue'ya göre daha küçük) tıpa tıp Oxford Street'e benzemektedir. Hemen her akşam konaklama noktamıza ulaşmak için buradan geçtik. Uzunca bir cadde olan Oxford Street'te hediyelik eşya dükkanları bolca bulunmaktadır. Mutlaka pazarlık yapın, Afganistan ve Pakistan ağırlıklı olan esnaf Türk olduğunuzu zaten hemen anlıyor fiyatı mecburen indiriyor (Artık bizimkiler nasıl bezdirmişse). Oxford Street'te her ünlü markanın mağazasını bulabilirsiniz (Barbour, Clarks, H&M, Next, vs.). Ama size şiddetle PriMark'ı tavsiye ediyorum çok ucuz ve çok çeşit var. Tamam yüksek kaliteli ürünler olmayabilir ama emin olun kendinize göre mutlaka bir şeyler bulacaksınız. 
Oxford Street ile kesişen Regent Street aynı tarzda dükkanları barındırmaktadır ve Oxford Street'in bir kopyasıdır. Regent Street'te batı yönüne gittiğinizde caddenin sonunda Leicester Square'a gelmiş olacaksınız. Kumarhane, Pub ve restoranların bollaştığı bu meydan ilginizi çekecektir. Tiyatro ve müzikalleri burada bulacaksınız. Yürümekten çekinmeyin ve yorulmaktan korkmayın çünkü zaman su gibi akıp gidiyor. Oxford Circus'tan buraya ulaşmanız 15 dakikanızı alıyor. Ama arzu ederseniz metroya binip Leicester Square durağında inebilirsiniz.Trafalgar Meydanı ve Covent Garden buraya yürüyüş mesafesindedir. Akşam 18:00'dan sonra hemen her Pub'ın önünde takım elbiseli kalabalık insanlar göreceksiniz. İngilizlerin en sevdiğim alışkanlığı; iş çıkışında herkes Pub'ın birine kendisini atıyor ve 1-2 saat vakit geçirdikten sonra herkes evlere dağılıyor. 

Trafalgar Meydanı- Sizi büyüleyen bir aristokrat yapısı olan bu meydanda bir çok bina ilginizi çekecektir. Şehrin merkezinde olmasından dolayı ulaşımında hiç bir problem yok, mutlaka görün.

London Bridge ve Tower Bridge- Tren ile London Bridge'e ulaşabilirsiniz. Tower Bridge ile aralarında 10 dakikalık bir yürüyüş mesafesi bulunmaktadır. Queens Road denilen yürüyüş yolunu kullanmaya başlıyoruz ve gidene kadar yaklaşık 10 noktada durup fotoğraf çekiyoruz. Muhtemelen hepiniz aynı şekilde yapacaksınız çünkü manzara sizi teşvik ediyor. Tower Bridge'e yaklaştığınızda sokak restoranları ve cafeleri ilginizi çekebilir ve yaklaşık 8-9 Pound'a burada doyurucu ve keyifli zaman geçirebilirsiniz. Bizde olsa muhtemelen Nargile kafeler sarardı etrafı ve bu nezihliği yakalamak mümkün olmazdı. Kendi ülkemi her yerin üstünde tutarım ama imrenmemek elde değil açıkçası. Tower Bridge'in üstünden yürüyerek geçmek ise gerçekten Londra'da iken yapmanız gereken faaliyetlerden biri olmalı. Bir Boğaz köprüsü değil tamam, ama tarihi dokuyu ve İngiliz kültürünü görebileceğiniz yegane manzara sizi bekliyor olacak. 

Londra anlatmakla bitmez, tıpkı İstanbul ya da New York gibi. Fakat size bir kaç anektod aktardıktan sonra yazıyı bitirmek istedim.
-İngiltere'nin para birimi GBP (Pound-Sterlin)'dir. Bu yüzden pahalı bir şehir ama yaşamanın ucuz yolları her yerde olduğu gibi burada da var!
-Marketlerde Sandviç menüleri bulunmaktadır. Her öğün olmasada kahvaltınızı bu şekilde temin edebilirsiniz. Fiyatlar 4-6 GBP arasında değişmektedir.
-Metro ve Tren ağı inanılmaz kolaylık sağlıyor. Bunun en ekonomik yolu ise Oyster Card alarak haftalık 35 GBP ile ulaşımınızı sağlamak olacaktır. Günlük kartların bedeli ise: 8 GBP.
-Alışverişlerinizi PriMark'tan yapın. Kendinize Londra'da bulunacağınız süre boyunca yetecek kıyafet alabilirsiniz.
-Geziye çıkarken bir sırt çantası her zaman bulundurun. İçine; küçük bir şemsiye, hırka, sandviç ve su koymayı ihmal etmeyin. Hava gün içinde devamlı olarak değişkenlik gösterdiği için yanınızda güneş gözlüğü ve hırkanız mutlaka bulunsun (Mont olmazsa olmaz. Ama montunuzu çıkarttığınızda hırkanızı veya kapşonlunuzu mutlaka giyin)
-Restoranlarda eğer et yemeği veya tabakta yemesi mecbur bir yemek almayacaksanız ''Take-Away'' (paket servis) diyerek alışveriş yapın. Sandviç, Wrap, Cup-Food vs. tarzında yemekleri elinize alarak parklarda vakit geçirebilirsiniz. Oldukça keyifli ve daha ekonomik olmaktadır. Paket Servis ile oturarak yemek arasında her ürün için yaklaşık 0.75 ve 1.25 GBP arasında fiyat değişimi olmaktadır.
-İngiliz'ler aslında tahmin ettiğiniz gibi soğuk insanlar değil. Sadece vakitleri kısıtlı ya da zamana abartılı önem veriyorlar. Kalabalık metropollerin en büyük çilesi ulaşım olduğu için, burada insanlar koşuşturur vaziyette yürümektedirler. Yol tarifi veya herhangi başka bir soru sormaktan çekinmeyin. Sadece alacağınız cevap kısa ve net olacaktır bunun için alınganlık yapmayınız :)
-Her isteğiniz veya siparişiniz sonunda teşekkür ederseniz güler yüzle karşılaşırsınız. İngiltere'de insanlar buna önem veriyor. Tek istedikleri sizden iki harfi duymak : ''Thank you!''
-Prizler üçlü. Bunun için büfelerden soket temin edebilirsiniz. Fiyatı: 5 GBP. Atatürk havaalnından 30 TL verip kazıklanmanın gereği yok. Şehirde her yerde büfe var.
-Telefon hattı için önerim LycaMobile olacaktır. Lebara da var ama interneti paralı. LycaMobile ile 5 GBP'lik kontör size 4-5 gün yetecektir. Türkiye'de sabit hatları aramanın dakikası 1 Pens (yani 100 dakika 1 GBP), Cep telefonu aramak 12 Pens, SMS 12 Pens. İnternet ise Lycamobile'da bedava.

Londra'yı özet geçmiş olduk. Umarım faydalınırsınız. Daha fazla ayrıntı hem yazıyı çok uzatır hem de zamanımızı alırdı. Ama Londra ne soğuk, nede sıcak. Havası da İnsanı da ortaya karışık bir memleket işte..

Son söz: Ulaşım ağını çözmeniz sadece 1 gün. Sonrası çocuk oyuncağı zaten.

*Metro görmüş masum Ankara'lılar :)

Yiğithan Erdoğan